sürekli
gülümsüyordu. Olanlara
inanamıyordu. Oyun yapacağım
derken oyuna gelmişti. Aceleyle
telefonuna baktı. Hızla aranan
numaraları buldu. Tanımadığı
numara oradaydı işte. Hemen
bulduğu numarayı yeşil tuşla
arattırdı. Yerinde dönüp duruyor,
ayağını sinirle sürüyordu. Karşı
tarafın telefonu bir süre çaldı ama
açan olmadı. İnatla aramayı
sürdürdü. Saat daha sekizdi. Bu
saatte yatmış olamazdı. Neden
sonra kulağında bir tıkırtı duydu.
Evet, işte sonunda açıyordu.
“Efendim...?” diyen pürüzsüz sesi,
telefonda da aynıydı.
Sesinde hafif bir yorgunluğun yanı
sıra, gizli bir eğlence hissi de
vardı.
“Turgut Bey...?” Sesi sinirliydi.
“Beni arayacağını söylemiştim...”
dedi adam keyifle. “Ama
bu kadar çabuk beklemiyordum
doğrusu!”
“Peki, asıl ismin Ataman mı,
Turgut mu?” öfkeli sesi
karanlıkta yankılandı. “Sana ne
diye hitap edeceğim?”
Karşısındaki adam yeniden keyifle
güldü. Gülüşü rahatlıkla
duyuluyordu. “Demek öğrendin?”
“Evet. İyi eğlendin mi bari?
İçinden çok gülmüşsündür? Sen
yalancı bir... bir...” nasıl
tamamlayacağını bilemedi.
“Ben sana yalan söylemedim ki?
Beni ajanstan sanan sensin.
Ama kabul etmeliyim, iyi bir
fikirdi. Beni kandırabilirdin. Şansın
yaver gitmedi. Ben de bu sayede
sevgilin olmadığını öğrendim.
Sanırım bugün şanslı olan
bendim...”
“Evet... Evet tabii. Eğlenmene
devam et. Öpücüğünün de
tadını çıkar. Benden alabileceğin
her şeyi bugün aldın zaten. Başka
bir şey kalmadı. Meseleyi de
anlamışsındır sanırım? Artık beni
rahatsız etme!”
“Dinle...” diye emretti karşıdan
genç adam. Otoriter biri
olduğu o kadar belliydi ki, nasıl da
bugün durumu kavrayamamıştı?
“...Toplantıdan yeni çıktım ve çok
açım. Bugün tam konuşamadık
ama istersen şimdi yemek sırasında
konuşabiliriz. Söylemek
istediklerini yüz yüze söylemek
istemez misin?”
“Sen... sen delisin. Bir daha yüzünü
bile görmek
istemiyorum.”
“Yapma, hadi...? Alt tarafı bir iki
saat! Medeni insanlar gibi...
On dakikada orada olurum.
Kordonda yemek
supper
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
