an
sessiz durdu. Sonra
gülümseyerek cevapladı. “Elbette
beni düşünmen için... İşe
yaramadı mı? Beni bir daha
düşünmedin mi hiç?”
“Ne münasebet!” diye yalan attı.
Onun kim olduğunu
öğrendiği zamana kadar, her on
dakikada bir adamı ve onun
kendisini öpüşü aklına gelmişti.
Hem sinir olmuştu, hem de...
Saçmalık. Bu adam kendisinden ne
kadar da emindi?
“Ama ben sürekli seni düşündüm...
Toplantıda bile aklımda
dudaklarının tadı vardı. Kendimi işe
veremedim” diye sevimlice
itiraf etti genç adam.
Bu itiraftan nedense memnun
olmuştu. İçindeki çırpıntıyı
anlamıyordu. “Senin için ne acı...”
diye dalga geçti. “Bir an bile
aklıma gelmedin.”
“Sık öpülüyorsun o zaman...” diye
dalga geçti Turgut.
“Sen... sen... ne biçim bir adamsın?
Ne kadar sık öpüştüğüm
seni ilgilendirmez. Bana karşı bu
kadar rahat olman hoşuma
gitmiyor. Aramıza biraz mesafe
koyamaz mıyız lütfen? İki yabancı
gibi davranamaz mıyız?” Sesi öfke
doluydu. Gözleri parlıyordu.
Sinirden yüzü kızarmıştı.
“Evleneceğimize göre... “ Adam
rahatça omuz silkti. “... ne
gerek var?”
“Evlenmek mi?” diye hayretle
isyan etti. İri güzel gözleri
kocaman ve öfkeyle açılmıştı. “Ben
seninle evlenmeyeceğim. Bunu
o kalın kafana sokarsan sevinirim.”
Genç adam bir an için gözünü
yoldan ayırıp kızın öfkeli
yüzüne baktı. Gülümsemesi
hafiflemişti. Kısılmış gri gözleri
karanlıkta bile parlıyordu. Şimdi
gerçekten tehlikeli gözüküyordu.
“Evleneceğiz...” diye mırıldandı
adam. “... ve öğlen dediğin
gibi... senden bir de çocuk
istiyorum.”
Vildan kulaklarına inanamadan ona
baktı. Gözleri kocaman
olmuştu. “Ne... ne dedin?” derken
hayreti sesine de vurmuştu.
Duyduklarına inanamıyordu.
“Durdur!” diye öfkeyle konuştu.
“Arabayı durdur hemen. İnmek
istiyorum...” Eli kapının
kolundaydı.
Genç adam arabayı hemen yolun
kıyısına yanaştırdı. Dümdüz
karanlık yolda, bir ağacın altındaki
boşluğa girdi. Vildan emniyet
kemerini çözüp kapıyı açmaya
çalıştı ama kapı kilitliydi. “Lütfen
açar mısın?”
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
