Vildan yakışıklı yüze kilitlenip
kalmıştı. Nefesini tutmuştu.
Olanlara inanamıyordu. “Zamanım
yok... derken neyi kastettin?
Hasta... falan mısın?” diye sordu
tereddütle.
Genç adam keyifle güldü.
Bembeyaz dişleri karanlıkta
ışıldadı. “Hasta olsam üzülür
müydün?”
“Daha seni tanımıyorum bile... O
kadar da üzülmezdim.”
diye elbette ki hemen reddetti
sinirli bir sesle.
Turgut yavaşça tuttuğu eli kendi
bedenine çekti. Emniyet
kemerini çözdüğü için, Vildan
adamın bedenine doğru çekildiğini
fark etti. Adamın diğer eli usulca
kıyıdan bedenine dolandı ve karşı
koymasına müsaade etmeden
kendisine çekti. Çocuk hafifliğiyle
kucaklanmak kızı şaşırtmıştı. Güçlü
kolları kendi narin bedenini
çekerken neredeyse hiç çaba
harcamamıştı.
“Ne... ne yapıyorsun?” diye
kekelerken dudaklarının üzerine
adamın ılık dudakları kapandı. Daha
evvel de bir iki kez
öpüşmüştü. Hoşuna gittiği
söylenemezdi. Ama hiç biri de
böyle
ateşli, ruhunu emen bir tarzda
değildi. Gözlerini açarak itiraz
etmeye çalıştı. Dudaklarını
kurtarmaya uğraştı. Ama adam o
kadar
kuvvetliydi ki, kollarının
kıskacından kurtulmak imkânsızdı.
Onu
göğsünden iteklemeye çalışan
elleri kilitlenip kalmıştı. Avucunun
altında, gömleğinin gizleyemediği
teninin sertliğini ve ısısını
hissedebiliyordu. Dudaklarını
kaçıramadığını fark edince,
direnmekten de vazgeçti.
‘Bırakayım, öpsün!’ diye düşündü.
Nasılsa birazdan kendisini salardı.
Belini kavrayan el biraz daha
çekince göğüsleri adama
yapıştı. Hafifçe dudakları aralandı.
Adamın öpüşü şimdi daha
yumuşak ama daha istekliydi.
Temiz nefesini ağzında hissetti.
Kendi diline adamın tadı gelince
tüyleri ürperdi. Başkasının
tükürüğünü ağzında hissetmek
kadar iğrenç bir şey olamazdı
ama...
bu... bu öyle bir şey değildi. Onun
bir an için kendi diline değen
dili ve tadı, bütün duyu organlarını
harekete geçirmişti. Burnundan
dolan pahalı tıraş losyonu da
sabahtan beri henüz etkisini
kaybetmemişti. Bir dakika sonra
ona cevap verdiğini
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
