olmalıydı. Bu adam
kendisini çıldırtıyordu...
“Ölürüm de seninle evlenmem. Bir
hafta beklememe gerek
yok!” dedi sinirle. “Cevabımı sana
şimdiden verebilirim. Paranı da
istemiyorum... bebeğini de...!
Babamı kurtarmak için kendimi
feda
edeceğimi sanma! O bir yolunu
bulur...”
Turgut arabanın motorunu yine
çalıştırdı. “Sen bilirsin!” dedi
keyifle. “Yine de bir hafta
bekleyeceğim. Ben sözümü
tutarım. İyi
veya kötü... Şimdi gidip karnımızı
doyuralım. Çok acıktım.
Sayende öğle yemeği de
yiyemedim. Sana harika balık
yapan bir
yer bildiğimi söylemiş miydim?
Sen de yemek yemelisin biraz...
Çok zayıfsın!”
Arabayı hareket ettirdi. Vildan
adamın cüretine halen
inanamıyordu. O kadar
konuşmadan sonra rahatlıkla
kendisini
yemeğe götürebiliyordu. Sanki
hiçbir şey olmamış gibi
davranabiliyordu. Az önce
kendisini ateşle öpen adam sanki o
değildi. Oysa kendi bedeni henüz
yaşadığı ani yakınlıktan dolayı
titriyordu. Bu sinir de olabilirdi.
Dudaklarını yaladı farkında
olmadan. Daha adamın dudaklarını
dudaklarında ve onların ağzında
bıraktığı tadı dilinde
hissedebiliyordu. Gözünün ucuyla
kendi uzun
bacaklarına, ince bedenine baktı.
Göğüslerinin dışında biraz zayıftı
ama... o kadar da zayıf mıydı? Çok
mu çelimsizdi acaba? Genelde
erkekler kendisinden hoşlanırdı! Bu
iri... kötü adamın yanında...
gerçekten de ufak tefek kaldığını
kabul ediyordu. Nasıl da tek
koluyla kendisini o geniş gövdesine
çekivermişti! Yeniden
yutkundu. Başka zaman olsa...
öğleden sonraki gibi olsa... onun
kendisine sarılmasını istediği
zamanki gibi olsa... bu yakınlık
hoşuna giderdi.
Deniz kıyısındaki otoban şeridinde
ilerleyip onu şehrin
merkezine götürdü adam. Kordon
boyu bu saatte hareketliydi. Hava
da güzel olduğu için bir çok kişi,
özellikle çiftler deniz kıyısında
yürüyüşe çıkmıştı. Genç adam
arabasını bir otoparka sokup
motoru
durdurdu.
“Burayı eskiden daha çok
severdim...” diye kıza mırıldandı.
“Deniz kıyısına dolgu yapıldıktan
sonra biraz
Gewengdi
kankret menasiz ve maragsiz...heyf oxumaga serf etdiyim vaxta

Ardi yoxdu
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
