sanmıyordu. Yavaş
yavaş yemeğini yerken, Turgut’a
hiç bakmadı. ‘Tabii asıl adı Turgut
ise!’ diye düşündü. Babası
Ataman diye çağırdığına göre asıl
adı bu olmalıydı.
Yemeğini bitirip, birasının ancak
yarısını içebildi. Başını
kaldırdığında, genç adamın koca bir
tabak dolusu balığı çoktan
yiyip, arkasına yaslanmış olduğunu
fark etti. Tembel tembel
kendisini seyrediyordu. İçi ürperdi.
Eğer bu adam sürekli
gülümsemese, korkunç derecede
tehlikeli bir görünüşe sahip
olurdu. Onunla karşılaşacak kişi iki
defa düşünmeliydi. Kızgın
halini görmek istemezdi. Kendisi
de çevresinde öfkeli bilinmesine
rağmen, onun gülen gözlerinin
altında kaynayan volkanı
hissedebiliyordu.
Yemeğini zorlukla bitirdi. Adam
üzerine iki kahve söyledi.
Kahvelerini içtikten sonra hesabı
nakit ödedi. Lokantadan
ayrıldıktan sonra hemen arabaya
gitmek yerine, Turgut onu deniz
kıyısına yönlendirdi. Karşıyaka’nın
ışıkları pırıl pırıl suya
vuruyordu. Bir süre kordon
boyunca yürüdüler. Yanında
olmasına
rağmen, kendisine değmeden
yürümesi Vildan’ı rahatlatmıştı.
Onun dondurma teklifini reddetti.
Böyle ufak tefek yakınlaşmalarla
onunla fazla samimi olmak
istemiyordu. Genç adam geri
dönüş
yolunda da fazla konuşmadı. Yeni
çıkmaya başlayan sevgililer gibi
birbirlerine dokunmadan yan yana
yürüyorlardı. Boş bir bank
görünce adam onu nazikçe banka
oturtup, kendisi de yanına
yerleşti. Onun yakınlığından
hoşlanmayan kız biraz daha yana
kaydı. Zaten rüzgârlı havada bile
bedeninden yayılan erkeksi
kokuyu alabiliyordu!
Biraz sessizce oturduktan sonra
“Artık eve gidemez miyiz?”
diye sordu. “Hava da serinledi.”
Elleriyle ince kollarını sardı.
Saçlarının bir kısmı rüzgârda
yüzüne savrulup duruyordu. Genç
adam onun üşümüş ince bedenine
baktı.
“Üşüdün mü?”
“Evet!”
“Seni ısıtmama izin vermezsin,
değil mi?” Sesi alaycıydı.
“Sana sarılıp ısıtabilirim...”
“Hayır. Bana bir daha dokunmana
asla izin vermem!”
Turgut onu duymamış gibi uzanıp
kızın yüzünde
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
