aldı. Bir mısırı
yarım yarım yediler. Dondurma
istemedi Turgut ama kıza kocaman
bir tane aldı. Beğendiği, doğal
taşlardan yapılmış bir künyeyi de
satın alarak kıza hediye etti. Şehir
merkezinden, kalabalık
çarşısından çıkıp, bir süre deniz
kıyısında yürüdüler. Kendileri gibi
bir sürü çift vardı. Çoğu sarmaş
dolaştı. Bazıları el ele tutuşmuş,
bazıları da birbirlerine sımsıkı
sarılmıştı. Genç kız ise elindeki
dondurmayı bahane ederek ondan
uzak duruyordu. Yürüme yolu
nispeten daha sakin olduğu için
birbirlerine yakın yürümeleri de
gerekmiyordu.
Ellerini cebine sokmuş olan Turgut
da zaten etrafından
kopmuş gibiydi. Gözleri çoğu
zaman denizdeydi. Zaman zaman
da
kızı seyrediyordu. Onun kendisine
baktığını fark eden Vildan bir
kez adamın gözlerinin içine
bakmıştı. Bakışlarında soru işareti
vardı ama Turgut hiç utanmadan
onu seyretmeye devam etmişti.
Bir banka oturup, tatilin tadını
çıkaran mutlu insanları
seyrettiler bir süre. Denizin sesi
altında, sakince oturmak güzeldi.
Dolunay da vardı. Turgut hafifçe
yan dönmüş, yine kendisini
seyrediyordu. Gözünün ucuyla ona
baktı.
“Ne oldu?” diye sordu. “Niye
bakıyorsun?”
“Hiç, sadece güzelliğini
seyrediyorum.” Sesi çok normal ve
utanmazcaydı. Vildan gözlerini
kaçırdı. Yanlarından geçerken,
adama utanmadan yan yan bakan
kızları fark etti. Kızlar Turgut’u
alenice süzmüşlerdi. Bu adamın
mıknatıs gibi kızların dikkatini
çektiğini görebiliyordu. İstediği her
kızı elde edebilecekken neden
kendisinin başına gelmişti ki bu
olay? Turgut ise bütün dikkatini
kendisine verdiği için, genç kızların
fark etmemişti bile. Kızlar
uzaklaşırken Vildan yine ona baktı.
“Tamam... bakma artık! Beni
huzursuz etmeye mi
çalışıyorsun?”
Adam bir eliyle uzanıp, ensesindeki
topuzdan kurtulan ince
bir saç lülesine dokundu. Vildan
inanılmaz bir şekilde ürperdi.
Kendisini üşümüş gibi hissetti.
Gözleri isteği dışında kısıldı.
Adamın ufak dokunuşlarına
karışmayacağına söz verdiği için,
sesini
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
