çıkarmadı. Aslında sesini
çıkarmak da istemiyordu.
Ensesinde yavaş hareketlerle daire
çizen baş parmağının, bedenine
gönderdiği elektrik inanılmazdı.
Kendisini uyuşmuş gibi
hissediyordu. Sanki bu
uyuşturucunun daha da fazlasına
ihtiyacı
vardı...
Turgut tek tek ensesindeki tokaları
çıkardı. Gür saçları, parça
parça omuzlarına döküldü. Vildan
ondan kaçırdığı gözlerini, başka
insanlara odaklamaya çalışıyordu
ama bunu yapmak çok zordu.
Bütün duyuları havalanmıştı. Eli
saçlarının arasından, yeniden
ensesine kayınca zorlukla Turgut’a
baktı. “Gördüğün gibi... ben
anlaşmamıza uyuyorum... Hiç
hoşlanmamama rağmen... bana
dokunmana ses çıkarmıyorum!”
dedi yavaşça.
Adam sesini çıkarmadı. Ensesindeki
eli yavaşça kızın
kafasını kendisine çekerken,
karanlıkta birden tehlikeli
gözükmeye
başlayan yakışıklı yüzünü de ona
yaklaştırdı. Öpmedi, ama... çok
yakındı. Vildan her zamanki gibi
onun hoş nefesini içinde hissetti.
Burunları neredeyse birbirine
değecekti.
“Gerçekten... bir ay sonra mı
evleneceğiz?” diyerek konuyu
değiştirmeye çalıştı.
“Bana kalsa... hemen! Ama senin
korkacağını düşündüm. Bir
de ne hazırlık yapacağını
bilmiyorum. Büyük bir düğün mü
istiyorsun?”
“Bence... fazla abartılı olmasın. Ne
de olsa evlilik sebebimiz
belli. Akrabalarımızla, aramızda
olabilir. Bizim zaten fazla
akrabamız yok. Resmi nikâhtan
sonra bir parti verebiliriz. Ama bir
ay sonra finallerimiz var. Zamanı
denk getirebilirsek iyi olur. O
telaşla notlarımın düşmesini
istemem.”
“Peki, düğün tarihini sen seç o
zaman. Düğünü İstanbul’da
yapalım. Benim bütün çevrem şu
anda orada. Olabilir mi?”
Vildan başını salladı. Sesini
çıkaramadı. Boğazı kurumuştu.
Öpecekse öpseydi ya artık!
Deminden beri içi kıpırdayıp
duruyordu.
“Olur” diye mırıldanarak onun
erkeksi dudaklarından kaçırdı
gözlerini. Şimdi, gece bile parlayan
gri gözlerine bakıyordu.
Huysuzca söylendi. “Hadi,
öpeceksen öp... ya da bırak. Böyle
bizi
seyrediyorlar!”
Onun öpmesini
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
