etme, senin için
korkmadım...” diye yalan attı.
“Sana
ne olacağı beni ilgilendirmiyor
ama... benim yanımda olmasını
istemiyorum. Sabahın bu saatinde
boğulup ölsen ben ne yaparım
sonra... kime nasıl hesap veririm?
Senin için endişelendiğimi
sanma!”
Adam gülerek şezlonguna uzandı.
“Ben de benim için
endişelendin diye sevinmiştim.
Değişiklik olurdu.” Kollarını
başının altında kavuşturmadan önce
gözlüklerini taktı. “Oh... ne
zamandır tatil yapmamıştım... Hava
da çok güzel...”
Kendi gözlüklerini takan Vildan,
ona bakmamaya çalışarak
denizi seyretmeye başladı. Tatlı bir
rüzgar çıkmıştı. On dakika
boyunca konuşmadan oturdular.
Vildan neden sonra yavaşça sordu.
“Kardeşini gördün mü dün gece?”
“Hı hı...”
“Sorunlarını halletmişler mi?”
“Sanmam. İkisi de çok inatçı...
Ama bu hafta size
gelecekler... Ben de tabii.”
“Neden?”
“Seni istemek için... neden
sandın?” dudakları keyifle
kıvrılmıştı. “Seni Allahın emriyle
isteyeceğiz... Aramızda hemen
bir de nişan yaparız. Sen istediğin
zaman da evleniriz.”
“Ne gerek var istemeye? Boşuna
telaş!”
“Olmaz... Her genç kız gibi
isteneceksin. O heyecanı
yaşamalısın. Ben de acı kahveni
içerken yüzündeki huysuzluğu
görmek istiyorum.”
“Alay etme!” Kızgınca bakışlarını
ona çevirdi. “Neden bu
anlaşmalı evliliğimizi samimi hale
getirmeye çalışıyorsun?
Kimseyi ikna etmeye ihtiyacımız
yok. Zaten benimkiler neden
evlendiğimi biliyorlar. Kız
kardeşine de anlatırsın, olur biter.
Her
şey bir çocuk için dersin.”
“Kız kardeşimin sorunlarına bir de
benimkini mi ekleyeyim?”
Yerinden kalkıp kıyıya bıraktığı
gömleğini aldı. Usulca sırtına
geçirirken “Hadi gidelim.” diye
mırıldandı. “Bir duş alıp kahvaltıya
inelim. Saat on ikide de tur var.
Sana uyup katılacağımı söyledim.”
“Ben gelmesem..?”
“Selçuk’ta müzeyi, Meryem Ana
Kilise’sini falan
gezdirecekler.”
“Ben hepsini gezdim...”
“Ben de öyle ama...” Vildan’ı fazla
zorlamadı. Omuzlarını
silkti. “Benimle olmak istemediğini
biliyorum.
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
