öylesine
keskindi ki Vildan ürperdi.
Gülümsemesi olmasa... çok
korkutucu bir tip olacaktı. Adam
birden
yumuşadı. Beyaz dişlerini
göstererek güldü. “Hadi... inat
etme!
Sözlenme hediyem olarak kabul et.
Bu incecik güzel boynuna çok
yakışacak!”
Ama gözleri... Vildan o gözlerdeki
derinlerde gizlenen
tehlikeyi gördü. Reddedilmeye
alışık olamayan bir adamın vahşi
yanı gözüküyordu orada. Niye bu
adamla evleniyordu ki? Tehlikeli
olduğu çok belliydi işte!
Turgut uzanıp kutuyu aldı ve açtı.
İçindekini çıkardı. Kızın
arkasına geçti. Siyah saçlarını
kenara çekip kolyeyi yavaşça taktı.
Sonra onu kendisine çevirip yakışıp
yakışmadığına baktı. Gözleri
parlıyordu.
“Çok güzelsin...” diye fısıldadı. Bir
eliyle genç kızın
yanağına dokundu. Saçlarını geriye
iteledi. “Sana da çok yakıştı.”
Vildan huysuzca onun elini itti.
“Sevgiline de aldın mı bari?” dedi
ters ters.
“Kime?” adam şaşırmıştı.
“Sevgiline! Sabah telefonda ona da
hediye alacağına söz
vermiştin ya! Neydi adı? Hah, hani
şu Nilay..!”
Turgut’un kaşları havaya kalktı.
Sabahki konuşmasını
hatırlamaya çalıştığı belliydi. Sonra
neşeyle güldü.
“Sevgilimin adı Nilay değil. Yanlış
anlamışsın. Telefonda
konuştuğum kişi... benim
yeğenimdi. Nilay, Aydan ile Salih’in
kızıdır. Okulu olduğu için
gelemedi. Benden bir Kuşadası
hediyesi
istedi. Şu insan figürlü satranç
takımlarından istiyormuş. Yarın
seninle bakarız diye
düşünmüştüm.”
“Öyle mi?” biraz utandı. İkidir
adamın sevgilisini şaşırıyordu.
Omuz silkti. “Ben öyle zannettim o
halde. Benim yanımda öyle
tatlım, matlım diye konuşunca
sinirim bozuldu doğrusu. Ben
sevgilimle senin yanında öyle
konuşsam sen hoşlanır mıydın?”
Adam başını salladı. “Kesinlikle
hayır, hoşlanmazdım...
Haklısın. Hadi gidelim mi?
Kumsalda biraz dolaşırız.”
Genç kız bir an duraladı. Sonra
dönüp odasına yürüdü. “Ben
çantamı alayım. Koridorda
buluşalım” dedi giderken de.
Aklında
yine de bir iki soru kalmıştı. Peki...
kimdi şu sevgili? Adı
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
