Virajlı dağ
yollarından geçerken, hayranlıkla
yol
boyundaki ve dağlara yayılmış yeşil
çam ağaçlarını seyreden
Vildan, adamın varlığını unutmuş
gözüküyordu. Hâlbuki hemen
yanında, bütün heybeti ve
erkeksiliği ile adamın varlığını
garip
denecek kadar büyük bir şiddette
hissediyordu.
Turgut ise dikkatini yola vermeye
çalışıyordu. Yanındaki
kızın inanılmaz çekiciliği, bu yolu
çok daha uzun yapacağa
benziyordu. Bu kadar güzel bir kıza
dokunmadan durmak zaten çok
zordu. Ama onun gözlerindeki
öfkeyi ve zaman zaman nefreti
görmek, kendisini gerçekten çok
üzüyordu. Vildan’ın
ehlileştirilmesi mümkün
gözükmüyordu. Her hareketi, her
konuşması, her bakışı vahşiliğinin
bir belirtisiydi. Bu vahşilik çoğu
zaman diline de yansıyordu. Evet...
Zorla da olsa onu elde etmişti.
Zorla da olsa evlenmeye ikna
etmişti ama... Vildan’ın hiçbir
zaman
tamamen kendisini teslim
edeceğini sanmıyordu. Zaten
kendisini
sevmeyeceğini o kadar kesin bir
dille söylemişti ki, açıkçası bu
konuda hiç ümidi kalmamıştı.
Gözünün ucuyla ona baktı. Uzun,
siyah saçlarını at kuyruğu
yapmıştı ve şimdi daha da çocuksu
duruyordu. Dalgalı saçlarının
mis gibi koktuğunu hatırladı. Onun
da kendisine baktığını görünce
şaşırdı. Vildan da iri kara gözleriyle
kendisini süzüyordu. Sebebini
anlamadı. O bakışlarda anlamadığı
bir hal vardı.
“Ne oldu?” diye sordu. “Bir şey mi
diyecektin?”
Onun erkeksi sert profilini bir
süredir seyreden Vildan
yakalanmanın etkisiyle utandı. Bu
adamı seyretmekten
hoşlanmasına anlam veremiyordu.
O kahrolası saçları yine alnının
bir yanına seksi bir şekilde
dökülmüştü. Onları ellemek, geriye
iteklemek için çılgınca bir arzu
duyuyordu. Sevişirken o saçları
okşamak çok hoşuna gitmişti.
Parmaklarını arasında sıkarken ve
en
hassas yerlerini öpmesi için başını
bastırırken, bundan derin bir haz
almıştı.
“Ne zaman varırız diyecektim?”
diye yalan attı.
“Akşam yemeğinde orada oluruz.
Bir aksilik olmazsa tabii!”
“Sevgilini bu akşam
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
