indiler.
Onu evin arka tarafında bir
koridora götürdü nişanlısı. Büyük
bir kapının önüne geldiler. Kapı
zaten ardına kadar açıktı. Genç
adam önden girerken, Vildan biraz
çekinikçe içeriye adım attı.
Büyük bir yatağın kıyısında,
Makbule Hanım oturuyordu.
Eliyle yatakta yatan yaşlı bir
adamın elini tutuyordu. Oğlu ile
Vildan gelince kadının gözleri
parladı. “Hah işte, oğlun ve gelinin
de geldiler...” dedi mutlulukla.
“Gelin o kadar güzel ki, hayran
kalacaksın...”
Vildan yavaşça yatağın kıyısına
geldi. Bir an için yaşlı
adamla göz göze bakıştılar.
Genç kız daha evvel böyle bakışlar
görmemişti. Tabii
Turgut’tan önceyi düşünüyordu. Bu
bakışın aynısını zaman zaman
Turgut’ta da yakalamıştı. İnsanın
içini delen sert bakışlardı. Eğer
Turgut sürekli gülümsemeseydi,
ondan ödü kopardı. Babasınınki de
korkutucuydu. Kahverengi gözleri
hasta olduğunu gösterecek
şekilde solgundu ama yine de
kendisini baştan ayağa
süzüvermişti.
Yatarken bile uzun boylu olduğu
belliydi. Boyuna göre oğlu gibi
yapılıydı. Bu yaştaki bir adamın bu
kadar gösterişli olması ilginçti.
Beyazlamış saçları hiç
dökülmemişti. Dudaklar ve burun
aynı
oğluydu. Çenelerinin keskin hatları
bile aynıydı. Bu adam
Turgut’un yaşlanmış haliydi sanki.
İleride yaşlandıkları zaman
kocasının böyle olacağını
düşünmek nedense kendisine haz
verdi.
Yaşlandıkça bile bu sinir adam
çekiciliğini koruyacaktı.
“Hoş geldin... kızım..” dedi adam
zorlukla. Burun
deliklerinde rahat nefes almasını
sağlayan borular vardı ve bir
makineye bağlıydı. Vildan
gülümsemeye çalışarak onun
uzatmış
olduğu, damarları meydana çıkmış
elini tokalaşır gibi değil de bir
arkadaşının elini tutar gibi tuttu.
İhtiyar adam hafif bir güçle kızın
elini sıktı.
“Hoş bulduk... Geçmiş olsun!” dedi
Vildan. Adamın
görünüşü hakikaten de iyi değildi.
“Sağ ol kızım...”
Elini çeken Vildan istemsizce
yanındaki Turgut’a sokuldu.
“Nasılsın baba?” diye ciddi bir
tavırla sordu Turgut. Şu anda
bakışları aynı
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
