gözleri... soğuk... uzak...
yabancıydı.
“Çıkmaya hazır mısın?” diye sordu
adam nazikçe.
“Evet... Ne yapacağız?”
“Bakarız bir şeyler... Yemeği de
boğazda yeriz.”
Vildan uysalca başını eğip
kabullendi. Sonra Aydan’a döndü.
“Siz de gelsenize!” dedi.
“Çok isterim ama olmaz. Hem
gidip kızımı okuldan
alacağım. Bugün servis yerine ben
alacağıma söz verdim. Birkaç
eksiği varmış. Onları
tamamlayacağız. Ayrıca sizin gibi
iki yeni
sevgiliyi yalnız bırakmak daha
doğru olur. Gezin, eğlenin. İstanbul
gezmeyle bitmez...”
Turgut’un arabasıyla yola
çıktıklarında, bir süre konuşmadan
yol aldılar. Yollar sakindi. Ağaçlar
arasından otoyola çıktıklarında,
trafik fazla yoğun değildi. Öğlen
vakti herkes ya işinde gücündeydi
ya da okullarında olmalıydı. Ama
şehre yaklaştıkça trafik arttı.
“Aydan ile Salih yeniden
birleşiyorlarmış...” dedi adama.
“Çok sevindirici...”
“Evet, sevginin kazanması güzel...”
“Salih’i sen mi ikna ettin?”
Adam güldü. Kaşları alayla
kalkmıştı. “Benim senin kadar
ikna yeteneğim yok. Sen çok
farklısın...”
“Evet ama... evlenmemek
konusunda seni ikna edemedim?
Bu evlilikten vazgeçmedin?”
“Bilmiyorum... Babamın durumu
olmasaydı... Sanırım seni
özgür bırakırdım!”
Vildan hafifçe yutkundu. Bu son
sözler de hoşuna gitmemişti.
“Yine de bu fikri onun aklına sen
soktun değil mi?” dedi donuk bir
sesle.
“Kardeşimin mutluluğu için bir iki
kelime oyunu yapmış
olabilirim.” Gülümsedi. “Senin
sandığın kadar da kötü ve bencil
bir
adam değilim... Sevdiklerime
kötülük yapmamaya çalışırım.
Aydan
için her hangi bir organımı
vermem gerekse veririm. Ama işin
kötü
yanı... Salih için de veririm. Her
ikisi de benim için özeldir!”
“Birbirlerine çok yakışıyorlar...”
diye mırıldandı Vildan.
“Öyle! Yakında baban onların
teknelerini teslim edecek.
Birlikte uzun bir deniz yolculuğuna
çıkacaklar. Böylece eminim
kalan sorunlarını da hallederler.”
“Ya biz?” Gözlerini adamın
yakışıklı yüzüne çevirmişti.
Kendi sorunları ne olacaktı?
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
