içeriye girelim...?”
Vildan başını olumsuzca salladı.
Adamın mesafeli tavrı artık
canını sıkıyordu. Eliyle yanındaki
boş yere dokunurken biraz yana
kaydı. “Gelsene...”
Turgut kararsızca durdu ama
diğerlerinin dikkatini çekeceğini
düşündüğü için yavaşça kızın
yanına gitti. Boş yere otururken,
Vildan hafifçe adama sokuldu.
Üşüyordu ve onun ısısına ihtiyacı
vardı. Oturuşundaki zorluk
yüzünden Turgut kolunu kaldırdı
ve
ister istemez kızın omuzlarını
sardı. Tıpkı ilk gün yaptığı gibi
sarılmıştı ona. Vildan o ilk günün
komikliğini hiç unutmayacaktı.
Hiç tanımadığı o yabancı çok
yakında kocası olacaktı.
“Sorun yok...” diye fısıldadı Vildan.
Artık daha mesafeli
olacağına dair verdiği sözden sonra
genç adam başarıyla sözünü
tutuyordu. “Üşüyorum sadece...
Başka bir şey değil...” dedi
çocuksu bir sesle. Bilmeden onu
yatıştırıyordu.
“Evet... tabii...” dedi adam
huzursuzca. Koluyla hafifçe kızın
omzuna baskı yapıp sıcak avucuyla
da çıplak kolunu tuttu. Isıtmak
niyetiyle hafifçe kıpırdattı. Bu
yakınlığın verdiği sıcaklık ile Vildan
gözlerini kapatıp başını geniş
omzuna yasladı. Ne olursa olsun,
bu
adamın yakınlığı harika bir şeydi.
Mis gibi kokusu burnunun
deliklerinden içeriye girip, kadınsı
bütün hislerini uyarıyordu.
Turgut ise kızın bu yakınlaşmasının
sebebini anlayamamıştı.
Vildan başını omzuna yaslamıştı
ama hiç de rahatsız olmuş gibi
değildi. Sanki nefretle kendisine
uzak kalmasını söyleyen kız bu
değildi. Belki de yorgunluktan,
yaslanacak bir yer arıyordu.
Taptaze kokan saçları hemen
burnunun dibindeyken, vücuduna
değen narin bedenini bu kadar
yakın hissederken, bir erkek olarak
kızdan uzak durmak git gide daha
da zorlaşıyordu.
Vildan ise adamın kollarında
duyduğu huzurun etkisiyle ve
mutlu olduğunu gösteren tembel
bir gülümseme ile öylece
dururken, uzaktan onları
seyredenlerin de dudaklarında hoş
bir
tebessüm bıraktığını fark etmedi.
Âşık küçük bir kadın gibi
sevdiğinin kollarına
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
