yoğun
bakım kısmına geçtiler.
Orada da oturma koltukları vardı.
Büyük bir cam pencerenin
ardından içeride yatan hastalar
görülebiliyordu. Metin Bey buraya
getirilmişti bile… Bir sürü kablo ve
alet adamın üzerinde
sarkıyordu. Başı sarılıydı.
Kendisinden başka biraz ileride bir
hasta
daha yatıyordu.
Doktor Cemil on dakika sonra geri
geldi. Üzerini
değiştirmişti. O gün başka işi
olmadığı belliydi.
“Bence hepiniz burada kalmayın!”
dedi sakince.
“Yapacağınız hiçbir şey yok. Biz
zaten kontrol ediyoruz. Her şeyin
çok düzgün seyrettiğini öğrendim.
Bugün zaten yanına girme
ihtimaliniz de yok. Ameliyat yeri
çok kolay enfeksiyon kapabilir.
Bir kişi kalsa yeter. Ona bile gerek
yok ama... içiniz rahat etsin diye
söylüyorum. Turgut... Aileni götür
buradan!”
Turgut başını salladı.
“Anne... Hadi sizi bırakalım. Zaten
misafirimiz var. Onlarla
biraz ilgilenirsen, dikkatin de
dağılır, biraz kendine gelirsin.
Babamın durumu iyi!”
“Ama...”
“Anne lütfen! Ben zaten geri
döneceğim. Sık sık seni ararım.
Vildan ve ailesi de burada sefil
olmasın. Sen de boşu boşuna
yorulacaksın.”
“Turgut doğru söylüyor...” dedi
genç doktor. “Gelininiz ilk
gününü burada geçirmesin. Hadi
sizler gidin...!”
Vildan Turgut’un kolunu çekiştirdi.
“Ben seninle kalmak istiyorum!”
diye fısıldadı.
“Olmaz!” Kocasının sesi kesin
kararlıydı. “Yapacağın bir şey
yok. Burada benimle kalmanın da
bir anlamı yok. Sen de
gidiyorsun!”
Herkes isteksizce kapıya
yönelmişti. Yine de Metin Bey’in
durumunun iyi olmasından dolayı
duyulan bir keyif vardı
üzerlerinde. Az konuşan Salih bile
sevinçten gözleri sulanan
karısına sarılmış, onu teselli
edercesine bir şeyler söylüyordu.
Vildan’ın annesi de Makbule
Hanım’ın koluna girmişti ve iki
kaynana, konuşarak ilerliyorlardı.
“Sen?”
Genç adam gülümseyerek karısının
gözlerinin içine baktı.
“Ne olmuş bana?”
“Sen ne yapacaksın?”
“Birkaç işim var. Hastane işleri
işte! Burada biraz kalıp
akşama dönerim. Annem de gece
mutlaka
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
