burada kalmak
isteyecektir. Ona söz dinletemem.”
“Ben... ben de seninle kalayım!”
Kolunu tuttu yine. “Lütfen!”
“Hayır! İkimizin kalmasını
gerektirecek bir şey yok! Seni eve
bırakacağım...”
“Yarın gidiyorum ama..?”
Turgut bir an duraladı. Gözleri
karısının beyaz, resim
güzelliğindeki yüzünü inceledi.
Genç karısının ne demek istediğini
anlamamıştı. Alaycı bir
gülümsemeyle dudaklarını büzdü.
“Sakın beni özleyeceğini
söyleme?” dedi gülümseyerek.
Vildan kızardı. Gözleri hemen
öfkeyle doldu. Onun bu
duyarsızlığı yüzünden içindeki
melek hemen şeytana dönüştü.
Dişlerinin arasından fısıldadı.
“Ne münasebet! Sadece...” Gururlu
bir tavırla burnunu
kaldırdı. “...ben de babanı merak
ediyorum. Benim yüzümden
ameliyat oldu. Tam ayıldığında ben
de burada olmak istiyorum.
Seni niye özleyeyim ki?”
“Ben de öyle düşünmüştüm
zaten!”
“Evet... Güzel bir gece geçirdik
diye... Sana tutulacağımı
sanma!”
Genç adam gülerek kolunu
karısının omzuna attı ve onu da
kapıya yönlendirdi. “Öyle bir şey
sanmıyorum. Hadi gel! Seni eve
bırakayım. Babam ayılır ayılmaz
sana haber vereceğim, söz! Merak
etmeni gerektirecek bir şey yok!”
Hastanenin dışına çıktıklarında Salih
ile Aydan arabalarına
binmişlerdi bile. Makbule Hanım da
onların arabasına binmişti.
Vildan huzursuzca Turgut’un
arabasının arka koltuğuna geçti.
Annesine baktı. O da kendisini
süzüyordu.
“Ne oldu?” dedi biraz sinirlice.
“Bilmem... Sana sormalı! Kocanın
yanında mı kalmak
istiyorsun?”
“Yok canım...” Gözleri henüz
dışarıda hastane müdürüyle
konuşan kocasına kaydı. Upuzun
boyuyla ve etkileyici fiziğiyle
herkesten farklıydı. Gülümseyen
yüzüyle konuştuğu müdürün elini
sıktı ve döndü. Tam arabaya
yöneliyordu ki duraladı. Gözleri
biraz
ileriye kaymıştı. Vildan da ister
istemez onun baktığı yöne kaydırdı
gözlerini.
Hemen ileriden, inanılmaz güzel
bir kadın geliyordu.
Arabasını yeni park etmiş olduğu
belliydi. Elindeki araba
anahtarını pahalı deri çantasına
atarken, kendisinden
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
