Gözleri bir
gelini bir diğerleri üzerinde
gezinip duruyordu.
“O iradelidir...” dedi Salih. “Haftaya
eski günlük
yürüyüşlerini yapmaya başlar. Sen
merak etme anne!”
“Evet, inşallah! İnşallah sonuç da
ameliyat gibi iyi olur...”
Gece dokuz gibi Turgut eve geldi.
Bir gece önce az uyumuş
ve tüm gün koşturmuş bir adam
olarak hiç de yorgun durmuyordu.
Yüzü de gülüyordu. Babasının
birkaç kelime daha konuştuğunu
söyledi. Rahat bir tavırla Vildan’ın
yanına oturmuştu. Gülen gri
gözleri rahatladığını gösteriyordu.
Vildan ise her zamanki gibi
gözlerini onun yakışıklı yüzünden
alamıyordu. Gözlerini kaçırmak
istese de bir an sonra kendisini
tekrar kocasına bakar buluyordu.
Makbule Hanım hastaneye gitmek
üzere hazırlanınca Salih
ayağa kalktı. “Sen dinlen!” dedi bir
ağabey edasıyla Turgut’a..
“Ben anneni hastaneye götürürüm.
Zaten bütün gün oturdum Biraz
ayaklarım açılsın.”
“Ben de geleyim...” diye atıldı
Aydan. “Babamı görmek
istiyorum.”
“Hadi o zaman...” dedi Makbule
Hanım. “Geç kalmayalım.
Turgut, sen de karın ve ailesiyle
ilgilen...” Üzüntüyle Nesrin
Hanım’ın elini tutmuştu. “Kusura
bakmayın! Sizi
gezdireceğimize... kendi
dertlerimizle...”
Nesrin Hanım hemen kadının
sözünü kesti.
“Ne münasebet! Biz buraya
gelirken iki şey için geldik. Hem
nikâh hem de ameliyat..! İkisini de
gördük. Çok şükür her şey
yolunda... Gezmemizi de bir dahaki
sefere yaparız. Hakkımız saklı
kalsın. Ama önce siz... karı koca
İzmir’e geleceksiniz!”
Makbule Hanım mutlulukla başını
salladı. Güzel gözleri
nemliydi. “Evet... mutlaka
geleceğiz!”
“Gidin hadi... yarın yola çıkmadan
hastaneye biz de
uğrarız...”
“Kaçta gitmeyi düşünüyorsunuz?”
“Sabah on gibi... Değil mi Yusuf?”
“Evet, ancak olur... Hastaneye de
geleceğiz. Çıkmamız on
ikiyi bulur...” dedi Vildan’ın babası.
“Peki... Yarın görüşürüz o zaman!”
Herkes gidince, Vildan kucağında
uyuyup kalan Nilay’ı
kaldırmak istedi. Turgut hemen
uzanıp yeğenini karısının
kollarından aldı. “Ben
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
