hiç
hoşuma gitmedi. O dizlerinin
üzerinde önüme kapanıp yalvarsa
bile onunla yatmam. Beni
kıskanıyorsan eğer bunu daha
güzel bir şekilde söyleyebilirsin!”
Selim’in dudakları ciddi bir tavırla
sıkıldı. Sonra döndü ve odadan
çıktı. Bornozu içinde öfkeden
titreyen Ebru, yürüyüp balkona
gitti. Gövdesini tam çıkarmadı.
Gözünün ucuyla baktığında adamın,
arabasına atladığını ve saldırgan bir
kalkışla yola fırladığını gördü.
Siyah araba gözden kayboluncaya
kadar arkasından baktı. Sonra
sıkıntıyla dudak büktü. Bu kadardı
işte! Bütün erkekler aynıydı. Bir de
kendisini yargılamaya kalkıyordu.
Yok Yakup dizleri üstünde
sürünürmüş de.! Yok onunla
ilişkisini başka yollardan devam
ettirirmiş de!.. Gerçekten de
kendisini kıskanmış olabilir miydi?
O gün işe gittiğinde, hâlâ sinirliydi
ve hafta sonu olmasına rağmen
herkese kan kusturdu. Önüne
gelene fırça atıp durmuştu. Zaten
kendisini çok sevmeyen
personelinin o gün iyice
kendisinden nefret ettiklerini
hissediyordu. Ne yazık ki sinirini
boşaltması tam anlamıyla mümkün
olmuyordu. Herkes sessiz kalınca,
öfkesi havada kalıyordu ve
boşalamıyordu.
Kendisinin sağ kolu saydığı Kemal
Bey’i çağırttı. Sinirli bir şekilde onu
beklerken, gözü parmağındaki
alyanstaydı. Adam kapıyı çalıp
biraz çekinikçe içeriye girince,
soğuk bir şekilde ona koltuğu
işaret etti.
“Oturun Kemal Bey…” dedi yaşlı
adama…
Adam koltuğun kıyısına oturdu. Bu
genç kadını neredeyse
çocukluğundan beri tanımasına
rağmen, ondan çekiniyordu. Babası
iyi bir patrondu. Zeki ve çalışkandı.
Personeliyle ilişkileri her zaman
ılıktı. Fakat Ebru Hanım ondan çok
farklıydı. Çok zeki, çok çalışkan
ama soğuk ve otoriterdi. Hataları
kolay affetmeyen ve çabuk
öfkelenen bir kişiliği vardı. Şimdi
de neden öfkeli olduğunu kimse
bilmiyordu. Sabahtan beri herkese
kan kusturduğunu duymuştu tabii.
Dünkü partinin çok güzel geçtiğini
de duymuştu. Parti yüzünden
olamazdı. Evlilik yüzünden hafif bir
yumuşama olmuşsa da arada
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
