musun? Bazen bu kadar
zeki olmana rağmen nasıl bu kadar
da aptal olabiliyorsun
anlayamıyorum?.. Bunu bilerek mi
yapıyorsun?”
“Beni aptallaştıran sensin! Senin
yanında ne yapacağımı
bilemiyorum. Doğruyla yanlışı ayırt
edemiyorum…” dedi Selim.
Açıkça, homurdanarak, kendi
kendisini şikâyet etmişti genç
adam.
Ebru’nun nefesi kesildi. Gözleri
parladı. Onu hâlâ okşamaya,
saçlarına küçük öpücükler
vermeye devam ediyordu. Bu
şekilde saatlerce kalabilirdi. Bu
yakınlığı seviyordu. İnsanın sevdiği
adamın kollarında olması ne büyük
bir mutluluktu? Gerçi şu anda bu
iri gövde kendi kolları arasındaydı
ama adamın kalın kolları da
kolayca kendi incecik bedenine
dolanmıştı.
“Ben bunu zaten seninle tanıştığım
andan beri yapamıyorum…” diye
itiraf etti Ebru. “Seni gördüğüm
andan beri aklımı başımdan aldın…
Sana karşı koyamıyorum… Ne
kadar çabalasam da o eski, soğuk
kadın olamıyorum! Bunu bana nasıl
yaptın? Nasıl bu kadar ateşli
olabildim?” Parmak uçları şimdi
ceketinin içinden geniş göğsüne
kaymıştı. Genç adam da bilinçsizce,
bluzunun açık yakasından, karısının
beyaz gerdanına dudaklarını
değdirdi.
“Sen zaten öyleydin!” diye
mırıldandı Selim. “Bunu sana
Yakup da söylemedi mi?”
“Yakup?” dikkatini toplamaya
çalıştı. Boynunda gezinen dudaklar
bu kadar çabuk mu kendinden
geçmesini sağlardı? “Ah… Evet…
Yakup!” diye konuya dönmeye
çalıştı. “Bana sırrımı sormadın?”
“Neyi? Sır mı?”
“Evet… Sana bir sırrım olduğunu
söylemiştim… Hayır, bir değil… İki
sırrım var…” Bir an durup
düşündü. “Hayır… O da değil…
Galiba benim dört önemli sırrım
var!”
“Öyle mi? Ben bunları bilmiyor
muyum?”
“Hayır!”
“Peki, şimdi söylemeye mi karar
verdin?”
“Evet…”
“Neden şimdi?”
“Öyle hissediyorum…”
“Korkmalı mıyım?”
“Niçin?”
“Sırların beni üzecek mi?” Başını
kaldırdı. Şimdi neredeyse dudak
dudağa duruyorlardı. Ebru başını
eğdi. Kırmızı, dolgun dudaklarını
onun hâlâ sinir belirtisi gösteren
dudaklarına dokundurdu. Tatlı,
şehvetli bir öpücüktü.
<< 1 ... 10 11 [12] 13 14 ... 20 >>
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
