çocuktan
etkilenmişsin! Küçük bir kızın
elinde oyuncak olmuşsun öyle mi?
Yediğin içtiğin sana kâr kaldı yani.
Hiç bir şey yapamadan döndün.
Yüzebildin mi bari?’
Bembeyaz dişleri bir dişçiyi bile
kıskandırabilirdi. Denize bile
gidememesine rağmen, üç gündür
Alanya’da deniz kıyısında bulunan
avukattan daha yanık, pürüzsüz bir
cildi vardı. İnşaat tepelerinde
gezinirken iki dakika güneşte kalsa,
değme solaryum tutkunlarından
daha iyi yanardı. Bu bir Allah
vergisiydi.
Uzandı... Resimleri alırken
gülümsemesi devam ediyordu.
“Üzgünüm ama bu hafta sonu yine
gideceksin. O araziyi almalıyız. Şu
ana kadar harcadığımız para, oranın
değerini defalarca geçti. Geri
dönemem. Babam beni öldürür.
Teklifi ikiye katla. Üçe katla.
Olmadı bir açıklarını bul. Tehdit et.
Bir şeyler yap. Ben mi
öğreteceğim sana iş hayatını?”
“Sert oynamak sana mahsus. Ben
yapamam.”
“Kovulmak istiyorsun galiba?
Üçüncü çocuğunuz dünyaya
geldiğinde işsiz mi olmak
istiyorsun?”
En üstteki resme baktı. Belli
etmeden çekilmiş resimlerdi ama
oldukça netlerdi.
“Cep telefonuyla çektim.” diye
mırıldandı avukat. Gözleri
patronunun yüzündeydi. En güzel
pozu da en üste koymuştu.
Haklılığını kanıtlamak için vurucu
resim üstte olmalıydı.
Resimde, sapsarı saçları rüzgârda
yüzünü yalayan bir kız vardı. Teklif
mektubunu motelin bahçesinde
kıza ilk verdiğinde çekmişti bu
resmi. O anda kız mektubu
incelerken, telefonla
konuşuyormuş gibi yapıp, belli
etmeden resmini çekmişti. Uzun
kirpiklerinin arasından gözlerinin
rengi tam belli olmuyordu ama
sivri ve olağanüstü güzel yüzü, tüm
çıplaklığıyla ortadaydı. Bir roman
için çizilmiş olsa bile, bu kadar
güzel çizilemezdi.
Genç patronunun yüzündeki
gülümseme silinince biraz rahatladı
doğrusu. Patronun gözleri yeniden
kısıldı. Sırtını koltuğa yasladı.
Arkadaki diğer resimlere de
yavaşça baktı. Avukat onun bu
haline ne isim vereceğini bilemedi.
Bir dakikadır... yani dişleri ağzında
gergince sıkıldığından beri...
Cox sagol
Maraglidi,ardin gelse gözel olar.
Ardini sebirsizlikle gozleyirem
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
