salladı.
“Aynı benim gibi...” diye
mırıldandı. “Aynı babanın
ölümünden sonra benim
hissettiğim gibi...” Kızının isim
koymadığı şeyi iyi biliyordu. Onu
avutmak için sordu. “Peki,
gideceğini nereden biliyorsun?”
“Gidecek. İş güç sahibi adam!
Böyle küçük bir yerde uzun süre
kalmaz. Sen de duydun. İşim
bitinceye kadar dedi. Yakında işi
biter ve gider.”
“Ya seni de götürmek isterse?”
diye sordu kadın. “Senden
hoşlandığını hiç gizlemedi...”
“Ne olarak? Eşi mi? Sanmam. Bana
olan ilgisi, onun için bir değişiklik
olmamdan kaynaklanıyor. Evlilik,
onun gibi adamlara ne kadar uzak
benden iyi bilirsin.”
Della başını televizyona çevirdi. Bu
gece adamın tavrını iyice
izlemeliydi. Gerçekten de kızıyla
oynuyorsa, ona haddini
bildirebilirdi. Ama adamın samimi
davranışlarını hatırladıkça,
kendisine küçük bir erkek kardeş
bulmuş gibi gülümseyesi geliyordu.
Bora gerçekten anlaşılması zor bir
adamdı. Tüm o komikliklerine
rağmen, sert mizacı, kendi isteği
dışındakini pek kabul etmeyen biri
olduğunu açıkça gösteriyordu. Bir
kadın bedenine arzuyla bakan
erkeklerin ruh halini bilirdi.
Adamın kızı için arzu duyduğunu
görebiliyordu ama dün gece hep
kızdan uzak kalmıştı. Onun yanında
yürürken bile mesafeyi korumuştu.
İlgisinin derecesi ne aşamadaydı,
bir türlü anlayamıyordu.
Gözlerini yumdu. Hatırlamak
üzereydi... O gözler, dümdüz
burun, köşeli çene... Neredendi?
Sonra derin bir nefes aldı.
“Hatırladım galiba...” dedi yavaşça.
“Neyi?”
“Bora’yı kime benzettiğimi... Hani
sen bir süre önce okuluna kayıt
yaptırmaya girmiştin ya?”
“Evet.”
“Hani senin geldiğin gün, kapıda
bir adamla karşılaşmıştın. O da
moteli terk ediyor, İstanbul’a
dönüyordu. Adı da... Deniz...
Soyadı neydi?” Adamı hatırlayınca
yanakları al al olmuştu.
Belen de aksine buz kesmişti. Bu...
olamazdı...
“...Karadağ!” dedi yavaşça. “Deniz
Karadağ...” Aklı çılgın gibi
çalışıyordu. Elindeki ekmeği
masaya bırakıp, annesine baktı.
Kadının al yanaklarını süzdü.
“Adam
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
