topladık. Fazla bir iş yok.
Git de güzelce uyu...”
“Hıı hı... Sağ ol!” Hâlâ uykuluydu
ve yarı kapalı gözlerle etrafına
bakınıyordu. Şimdi işte tam yaşı
kadar gözüküyordu. Melek kadar
güzel, küçük bir kız. Uzun
kirpikleri altındaki gözleri,
uykunun etkisiyle bulanık
bakıyordu. Yerinden yorgunca
kalktı. Annesinin mis gibi kokusunu
çekerek boynuna sarıldı. Yüzünü
saçlarına gömmüştü.
“Söyledin, değil mi?” diye
mırıldandı yavaşça.
“Neyi?”
“Dalma dedin, değil mi?”
Kadın bir an kollarındaki kızının
halini düşündü. Belen’in kalbindeki
ateşin, iki günde bu kadar yakıcı
hale dönmesi, anne olarak yüreğini
burktu. Küçük kızı ne zaman
büyümüştü de, bir erkeği bu kadar
sever olmuştu? Minik kızının
seveceği erkeği daha uzun süre
bulmayacağını düşünmüştü hep.
Aşk acısı çekmek için biraz daha
büyümesini ummuştu. Ama belli ki
artık çok geçti. İnşallah Bora
elindeki bu muhteşem varlığın
değerini bilirdi? Aşkın biraz da acı
verici olduğunu biliyordu ama
kızının acı çekmesini istemiyordu.
Belen annesinin “Evet dedim, ama
dinler mi, bilmem?” diye
fısıldadığını hatırlıyordu. Fakat bu
sözleri kadının kollarında yatağına
gidip, yine soyunmadan, üstündeki
kıyafetlerle uykuya dalıncaya kadar
çok önemsemedi. Tüm istediği
uyumaktı.
Bütün gece deliksiz uyudu. Hiçbir
ses onu uyandırmadı. Yüzünde
mutlu bir gülümseme vardı. Sabah
olup da uyandığında, güneş daha
yeni doğmuştu. Çok dinlenmişti.
Uzun zamandır bu kadar çok
uyumamıştı. Neşeli kuş sesleri
odasının içini dolduruyordu.
Üzerindeki kıyafetlerle yattığını
anlayınca tembel tembel gerindi.
Keyifle gülümsüyordu.
“Çok uykucu oldum ben?..” diye
kendini azarladı. Bir süre tavanı
seyretti. Sonra kalkıp soyundu.
Banyoya gidip ılık bir duş aldı.
Gerçekten kendisini zinde
hissediyordu. Bu gün yaş günüydü.
“Artık on dokuz oldun, sersem!”
dedi aynada kendisine gülerek.
Fazla bakamadı aynaya.
Gülümsemesi, Bora denen hain
adamı hatırlayınca silindi. Çıplak
vücuduna her bakışında
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
