olmak istemiyordu.
Ayrıca, dediği gibi ortada henüz bir
şey yoktu. En azından olmayacağını
umuyordu.
Biraz acele etseydi, Bora ile yolda
karşılaşacaktı ama resepsiyondan
kendisine seslenilince duraladı.
“Efendim?” dedi sabırsızca.
“Boran Bey’in babası geldi, Belen
Hanım. Ayrıca Boran Bey öğlen sizi
sordu. Telefonunuzu istedi. Size
erişemeyince biraz kızdı.” Sesinde
hafif uyaran bir ton vardı. İki
sevgili arasında huzursuzluk
çıkmaması için uyarır gibiydi.
“Kendisi nerede peki?”
“Bilmiyorum. O da dışarıya çıktı.
Bir daha da görmedim. Babası
havuza doğru gidiyordu.”
“Peki!” dedi kız. “Gidip bir hoş
geldin diyeyim? Nasıl birisi! Tam
hatırlamıyorum.”
Çocuk kaşlarını kaldırdı. Sanki bir
sır veriyordu. “İkizi gibi... Hemen
tanırsınız...” dedi açıklamasındaki
olağanüstü esrardan memnun
olarak.
Belen dışarı çıkıp Deniz Karadağ’ın
yanına varmadan önce, baba oğul
konuşmaya koyulmuşlardı bile.
Meyve suyunu yudumlayan dinç
baba, Bora’ya bakmış ve “Ne
yaptın? Moteli alabilecek miyiz?”
diye sormuştu.
Genç adam sıkılı dişleri arasından
homurdandı. “Hayır.”
Deniz Karadağ’ın biçimli, erkeksi
kaşları havaya kalktı. “Neden?”
diye sordu kuru bir sesle.
Genç adam cevap vermedi. Deniz
Karadağ uzun zamandır ilk kez,
oğlunun sıkıntılı olduğunu gördü.
“Sen iyi misin? Canın sıkkın
gözüküyor?”
“Evet, iyiyim.” Gözlerini etrafında
gezdirdi. Üzerinde hâlâ şortu ve
gömleği vardı. Canı yüzmek
istemediği için, öylesine, giyinik
bir halde babasının yanındaki
şezlonga oturmuştu. Sırtları motele
dönüktü.
Biraz ileride uzanmış olan, iki genç
turistin çıplak göğüslerine,
bacaklarına hiçbir şey hissetmeden
baktı. Sonra gözünün ucuyla
babasını süzdü. “Bu moteli neden
bu kadar çok istiyorsun ki, baba?”
Orta yaşlı adam cevap vermedi.
Gözlerin üzerindeki güneş gözlüğü,
bakışlarını gizliyordu. Sonra başını
oğluna çevirdi. “Boş ver sen! Şimdi
burayı alacak mısın, almayacak
mısın?”
“Hayır!” dedi adam kesin bir sesle.
“Hayır mı?” derken adamın
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç
