eşim;
-‘Ne yapıyorsun burada?’ diye sordu kapının eşiğinden, ‘uyuyorum’ dedim buz gibi bi sesle… Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla… ‘k ay yana’ dedi daracık yatakta. ‘ne yapıyorsun?’ dediğimde ‘benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim’ dedi…
Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek…
Ve bence doğrusu da bu..
Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç.
Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize..
Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift olacaktık o listede…
Ama oyunun kurallarını biz koyduk… Nede olsa bizim oyunumuzdu oynanan…
evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence…
Topluma kulaklarını tıkayarak hem de… Ne benim, ne de bizim sözlerimizle…
Sadece gönlünüzden geçtiğince…
Dediği gibi Ataol Behramoğlu’nun;
‘…Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insan a…
CAN DÜNDAR
Awkmi mantiqmi deye soruwurlar adeten, cox insanda yalniz birin secir, men mentiqliawk deyerdim.
Turkce olsada ama dehwet cox maraxli bir yazidi men ozume cox weyi goturdum..ellernize saglig yerlewdirdiz..
»Oxu zalına keç