olmuşsun böyle" dediğinde
ona bakıp gülümsedim. "Sen de güzelsin, siyah tulum da sana pek
yakışmış, bence tulumlarını gardırobunda çoğalt." "Sen öyle diyorsan" sırıtarak masaya geçti.
Çabucak bir şeyler atıştırıp koşa koşa odamızdan
çantalarımızı aldık ve koridora gittik. Sade orta
topuklu ayakkabımı giyip Selinle kendimizi evden
dışarı attık. Hazirana göre serin bir hava vardı.
Yürüyerek durağa geldik. Saate baktığımda 7:35 gösteriyordu. Güzel, yolumuz 20 dakikaydı, 5
dakika fazlamız bile kalacaktı. Dolmuşa binip
holdinge taraf yol aldık.
Yetişdiğimizde hızla dolmuştan inip holdinge girdik
ve koşarak asansörlere bastık. Bir birimize dönüp
gülümsedik. "Sana bol şans canım, bak gör, her şey iyi olacak.
Lütfen Savaş beyle yine kendini kaybetme,
sinirlerine hakim ol." "Denerim canım, sana da güzel iş günü diliyorum.
Akşam burada görüşürüz" diyip yanağından
öptüm ve koşa koşa açılan asansöre bindim.
Heyecanlıydım ama diğer taraftan da mutluydum.
Tabii o ukalaya katlanmak zorundaydım, ama
yapacaktım, beni asla sinirlendiremez. 10cu kata yetişdiğimde hızla çıkıp şişeli kapıyı açtım. Müjde
hanım içeride eşyalarını topluyordu. Beni görünce
kocaman gülümsedi. "Ah kızım, geldin mi, aferin, gecikmedin. Savaş bey
gecikmeye dayanamaz" dediğinde içimden bir oh
çektim. Güne fena başlamamıştım. "Günaydın, Müjde hanım. Siz taşınıyor musunuz?" "Evet canım, Savaş beyin asistanı olmayınca bir
süreliğine buraya gelmiştim ama şimdi eski yerime,
halkla ilişkiler departmanına geri gidiyorum." "Anladım. Şey size bir şey soracağım. Savaş bey
benden kahve istemişti de, ben nerede
yapabilirim?" Sorduğumda Müjde hanım yan
taraftaki kapıyı gösterdi. Eliyle gelmemi işaret etti.
Beraber o kapıdan içeri girdiğimizde küçük bir
mutfak olduğunu gördüm. "Kahveyi burada yapabilirsin. Savaş beyin sevdiği
tüm malzemeler burada var. Gel sana öğreteyim"
diyerek kahveni yapmama yardım etti. Saate
baktığımda 8:20 olduğunu gördüm. "Şimdi git kahveyi masasına koy ve yerine
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç