odadan çıkarak kapıyı
kapattım. Seni de karşımda diz çöktürüp fare gibi
benden korkacağını sağlamazsam, bana da Savaş
Mertoğlu demesinler, Nazlı Yılmaz!
Nazlı Acımıştı bana. Gördüm, en nefret ettiğim o ifadeyi
onun yüzünde gördüm. O ifadeyi görünce sanki
biri sırtıma bıçak sapladı. Hiç kimsenin bana
acımasına ihtiyacım yoktu. Hele Savaş Mertoğlu gibi
kalpsiz ve acımasız birinin! Görüşmenin başında
ona karşı duyduğum bir oranlık saygı yerle bir olmuştu. Beni en zayıf yerimden vurmuştu. Bu işe
ne kadar çok ihtiyacım olduğunu biliyordu, ama
yine de beni kovmakla tehdit etmişti. Evdeki o
pislik olmasa, bu adam bir az daha katlanmazdım.
Ama babamla bu hayvanı kıyasladığımda, dayak
yemektense onunla kavga etmeyi üstün tuttum. En azından beni dövmüyordu. Bu bir saat içinde o
kadar duygu hissetmiştim ki, kendimi yıpranmış
hissediyordum. Ayaklarımda daha fazla
durabilmeden çöküp duvara yaslandım. Sırtım da
diğer taraftan beni rahatsız ediyordu. Kanamaya
tam da zaman bulmuştu. Ah Nazlı, sırtında yaralar var, ne diye pembe giyorsun ki? Neyse ki Savaş
bey hikayemi yutmuştu. Daha fazla sorgulamadığı
için ona minnettardım, ama hala gözümde acımasız
biriydi. Bana acıyarak beni bu gün işden azad
etmek istemişti, ama çok zoruma gitmişti. Ben o sarı
yelloz gibi her tırnağı kırılarken ağlayan kızlardan değildim ve bunu da Savaş denen oduna
ispatlayacaktım.
Kapının açılmasıyla bir anlık irktim. Selinin
olduğunu görünce rahatça nefes alıp ayağa
kalktım. Telaşla bana yaklaşıp kolumdan tuttu. "Nazlı? Noldu?" "Ya ben düştüm, sırtım kanadı yine. Savaş bey de
gördü, rezil oldum Selin" dediğimde Selinin gözleri
büyüdü. "Peki sen ne dedin?" Korkakça sordu. "Kaza yaptığımı söyledim. Yedi sanırım." Dediğimde
Selin derinden nefes aldı. "Hadi gömleğini çıkarıp arkanı dön de bakayım
noldu." Dediği gibi yapıp arkamı ona döndüm.
Hafifçe elleriyle sırtımda bir şeyleri düzeltti ve
elimdeki eski gömleğimle kan izlerini sildi. Sonra
cebinden ıslak mendil çıkarıp bir
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç