ağanın oğlunun düğününe, Halil götürsün dedi..
Arabayı, koşup bizi düğüne sen götüreceksin "
Halil, ağa kızının yeşil gözlerine, selvi gibi uzun
boyuna, gerdanına ve omuzlarından topuklarına
kadar uzanan sarı saçlarına baktı baktı.İçinden
"hey Allah'ım, sırrına akıl ermez, ne güzel yaratmış
sın "diye içinden geçirdi.
Kiraz, da, çoban Halil'in kara kömür karası
gözlerine, güneşten esmerleşmiş kıllı göğüslerine
ve kıvırcık gür siyah saçlarına baktı, içinden ılık ılık
bir şeyler aktı.
"Allah'ım ! Bana ne oldu ? Kapımızda çobanlık
yapan bir adam, aklımı başımdan aldı...Ben ki
Hüsrev ağa gibi, burnundan kıl aldırmayan bir
adamın kızıyım ! "
Halil, şaşkınlığını attıktan sonra. Adını duyduğu
yüzünü ilk kez gördüğü kızın emir verir gibi konuş-
masını gülümseyerek , hoş görüyle karşılamıştı.
Başka biri olsaydı, karşılığını verirdi.
"Baş üstüne Kiraz bacı ...!Hazır olunca, ben
sizi alırım !" dedi..
* * * *
Biri doru öbürü demir kırı iki kısrağın çektiği at
arabası konağın kapısının önüne çekilmişti.
Bahçe kapısı açıldı, Hüsrev ağa, karısı , kızı çıktı
Hüsrev ağa, körüklü çizmeleri, başında tepesi
çökmüş fotörüyle, eski zaman dere beylerine ben
ziyordu. Elinde kamçı, kaşlarını çatarak :
"Halil, bunlar, sana emanet, kıllarına bir zarar
gelirse, bunlardan sen sorumlusun ! "dedi..
"Emrin baş üstüne ağam, için rahat olsun !"
Kiraz, babasının eline geldi.Ağa, kızının alnını
öptü. " Sağlıcakla gidin, sağlıcakla gelin !" dedi.
Kadın, Kiraz, arabanın arkasına, çuvalların üstüne
oturdu. Halil, " Deht aslanlarım !"dedi. Araba
hareket etti.
* * * *
Araba, taşlı çakıllı bir yolda ağır ağır
gidiyordu...Gök yüzü açık, uzakta, güneş vurdukça
değişik renge bürünen ırmağın kenarındaki söğüt
ağaçları görünüyordu.
Ağanın karısı, " köy çok uzaktı mı Halil ?" dedi.
"Çok uzak sayılmaz Eşe ana, köy
Sakarya ırmağının kenarında eski bir Çerkez
»Sizden Gelenler
»Oxu zalına keç